Bu her şeyin en iyisi İstanbul’dadır, İstanbul’da yaşıyorsan en kralı zaten en yakınındadır muhabbeti vardır ya, izninizle biz favori İzmir Mekanları listemizin ardından artık bu görüşü buruşturup çöpe atalım, sonra o çöpü de başka bir çöpe atalım, çöpception yapalım diyoruz. Bilemiyoruz, belki eskiden gerçekten de her şeyin en iyisi İstanbul’da bulunuyordu, ama artık kesinlikle öyle bir şey yok. İzmir’de geçirdiğimiz günlerde bayramda duygusu gelip karısına “Neriman, bu bayram abimlere de gidelim be” diyen emekli amcalar gibi bizde de bir duygu patlaması yaşandı. Ulan dedik, biz bu İstanbul’da hakikaten de bayağı asosyal yaşıyor, neredeyse hiçbir şeyden keyif almıyor, cebelleşip duruyoruz. NE VAR Kİ İSTANBUL’DA YA, DAĞLARINDA ÇİÇEK BİLE AÇMIYOR dedik, İzmir sevgimiz tırmandı da tırmandı, İzmir’e yükseldik de yükseldik. Bize kalırsa son yıllarda İzmir pek çok konuda olduğu gibi mekan çeşitliliği konusunda da resmen İstanbul’un bir adım önüne geçmiş durumda. Gerçekten hiç abartmıyor, hiç süslemiyor, anlamsızca her şeyi çok beğenip öven blogger güzellemesi yapmıyoruz, aşağıda bunu size kanıtlayacağız. Şimdi favori İzmir Mekanları meselesini bir kenara bırakıp yaşam kalitesinden de dem vururduk da, hadi onu karıştırmayalım, yoksa 1-2 paragraf sonra kendimizi Google’a “Alsancak 2+1 kiralık” yazmışken falan bulacağız, kendimizi sakin olmaya davet ediyoruz.
Bu arada, bizi Instagram’dan takip edenler bilir, İzmir’e bol bol yolumuz düşüyor. Düşmeyecek gibi olursa da bi’ bahane bulup düşürüyoruz, muasır medeniyetler seviyesi ihtiyacımızı giderip sonra paşa paşa İstanbul’a dönüyoruz. O sebeple gidip geldikçe yeni yerler denemeye de çalışıyoruz ve bu yazıyı da yeni İzmir Mekanları denedikçe güncellemeyi planlıyoruz. Daha denenecekler listemizde biiir sürü mekan mevcut, dolayısıyla şunu da deneyin, bunu da görün dediğiniz bi’ yerler varsa önerilerinizi esirgemeyin, gidip geldikçe onlara da uğrarız.
Bu arada, İzmir’e dair başka yazılarımızı da şöyle bırakalım, işinize yarar:
Foça Gezi Rehberi
Sığacık & Seferihisar
Şirince Gezisi, Efes Antik Kenti ve Key Museum
Çeşme & Alaçatı Mekan Önerileri
Biz bu İzmir seferimizde Mövenpick Hotel İzmir’de kaldık ve tam anlamıyla bir nokta atışı olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle aşağıda önereceğimiz birçok mekana yürüme mesafesinde olması sebebiyle inanılmaz rahat hareket ettik ve ulaşım konusunda hiçbir problemimiz kalmadı. Karşıyaka/Bostanlı taraflarına geçecek olursanız da feribota son derece yakın olduğu için o konuda da gayet rahattık. Özetle eğer araç kullanmak istemiyorsanız, bizim gibi gittiğiniz şehirleri yürüyerek keşfetmeyi seviyorsanız direkt Mövenpick’i tercih edebilirsiniz.
Roast and Found: Hiç lafı dolandırmadan net bir cümle kuralım, İzmir’de içtiğimiz en iyi kahveleri gerçekten Roast and Found’da içtik. Eğer bir sabah rastgele bir kafeye oturmaktan öteye geçip hakikaten iyi bir kahve içmek niyetiyle dışarı çıktıysanız bizce istikametiniz burası olmalı. Bu yalnızca bizim yorumumuz değilmiş, zira kendileri aynı zamanda 2017 SCAE Turkey Coffee Roasting Championship birinciliğini de kapmışlar (ne olduğunu bilmiyorsanız da adı karmaşık olduğu için saygı duymanız lazım sdjs), bizce sonuna kadar hak ediyorlar. Bu arada eve çekirdek kahve alıyorsanız web sitelerine bi’ göz atmak isteyebilirsiniz, kahve aboneliği de mevcut.
Alta Gracia Coffee House: Doğruyu söyleyelim, Alta Gracia’nın dikkatimizi çekmesinin ilk sebebi “Bitch Better Have My Coffee” yazan neon tabelalarıydı. Artık Instagram’a fotoğraf koyma hevesi bizim nesilin beynini nasıl ele geçirdiyse, tam nokta atışı yapmışlar, bilinmeyen bir güç bizi Alta Gracia’ya doğru çekti resmen. Ama sonra kahvelerini deneyince “e burası bayağı iyiymiş yahu” noktasına gelip kendilerini tekrar ziyaret bile ettik. Deneysel tatları seviyorsanız kahvelere yasemin, lavanta, karamel&tarçın şuruplarından birini ekletebiliyorsunuz, biz kahvede gelenekçi olduğumuz için denemedik, ama şimdi merak edip pişman olduk, top sizde.
El Cartel: İzmir’de yaşayanların çok yüksek ihtimalle yakında adını sık sık duymaya alışacağı bir kahveci zinciri El Cartel. Biz ilk Hacı Memiş’te karşılaştık. Sonradan Alsancak’ta da olduğunu ve ardından Sığacık, Bodrum ve hatta Amsterdam’a kadar uzanacaklarını öğrendik. Amsterdam hariç Rusların sıcak denizlere inme politikası gibi bir strateji izliyorlar galiba, yakında çarlığa geçiş yaparlarsa şaşırmayacağız. Özetle gitme ihtimaliniz olan pek çok yerde karşınıza çıkabilir ve kahve ihtiyacınızı gidermek için uğrayabilirsiniz, gayet güzel bir konsept geliştirmişler.
Black Ivory Coffee: Black Ivory yeni mi açıldı, bayağı merkezi konumu olmasına rağmen İzmirliler tarafından henüz tam olarak keşfedilemedi mi, yoksa sadece bizim gördüğümüz hayal ürünü bir mekan falan mı bilemiyoruz, çünkü ilginç bir şekilde herkes Instagram’da öneriler yağdırırken buranın adı bir türlü geçmedi. Bunu oldukça tuhaf bulduk, çünkü bayağı da özenli iş yapıyor ve pek de güzel kahveler hazırlıyorlar. Civarındaysanız buralarda kahve için en iyi seçeneklerden. Umarız karşısındaki mekan müzik tercihlerini en yakın zamanda değiştirir de her şey daha iyi olur, biz yarım saat oturduk, neredeyse her şeye karışan teyzeler gibi müzik kıstırmaya gidecektik.
Uggla Coffee: Bostanlı tarafında hoşunuza gidecek bir kahveci alternatifiniz daha olsun, Uggla Coffee. Mekan küçük ama gayet tatlı, kahveleri lezzetli, aynı zamanda özellikle haftaiçi gündüz freelance çalışanlar için oturup uzun uzun çalışmaya, o sırada kahve üstüne kahve içmeye elverişli bir ortamı var. Bu yalnızca bizim tespitimiz olmasa gerek, gittiğimizde bilgisayarını almış işini yapan bir sürü freelancer’a denk geldik. O taraflar için güzel alternatif.
Arpege Patisserie: Arpege için yola çıkışımız, Instagram’da aranızdan birinin “oranın makaronları Pierre Herme’nin makaronlarına benziyor kızlar” yorumu yaparak bizi manyağa çevirmesiyle oldu. NE DEMEK TÜRKİYE’DE PIERRE HERME’YE BENZEYEN MAKARON BULMAK? Resmen obeziteye doğru emin adımlarla yürüdüğümüzü hissettik Gördüğünüz gibi bu konuda çok heyecanlı olduğumuz için koştur koştur Arpege’ye gittik ve makaronlarının gerçekten lezzetli ve çok taze olduğu konusunda atıp tutulmamış, kesinlikle çok lezzetli, Paris’te yediklerimize en yakın makaron buydu diyebiliriz. Ek olarak inanılmaz güzel tatlılar da yapıyorlar, onları deneyemesek de görselleri sebebiyle tatlarının da öyle olduğunu varsaydık, kessssin deneyin.
Leone: Eğer bir başka patisserie konsepti daha isterseniz Leone de İzmir’in en popülerlerinden. Özellikle kruvasanları çok seviliyor, bunun dışında pek çok tatlı alternatifi de mevcut, buraya da yolunuzu düşürebilirsiniz. İzmirli dostlar arasında özellikle kahvaltı için pek tutulan bir mekan.
Münire: Gazoz sevenler parmak kaldırsın, size gazozcu bulduk. Gazozcu diye bir şeyin varlığını bilmek bile insanı mutlu ediyor resmen. Münire’nin şöyle bir önünden geçecek olsanız zaten ilginizi çekerdi ya, yine de bahsetmeden geçmek istemedik. Münire geçmişten günümüze ışınlanmış görüntüsü ve çeşit çeşit gazozları ile resmen başka bir döneme geçiş yapmışsınız gibi hissettiriyor. Bir de tam mahalle ortamında yer aldığı için iyice moda giriyorsunuz, oldukça keyifli.
*Bu gezide deneyemediğimiz ve aklımızda kalan iki mekan: Pulp ve Baristocrat. (Baristocrat’ı daha önce denemiştik, ama üstünden zaman geçti, o yüzden bir daha denemeden atıp tutmayalım dedik, bir dahakine.
Alsancak Dostlar Fırını: Boyoz sevdalısı İzmirli arkadaşlarımızın bizi parçalara ayırarak buzluğa koyma ihtimalinden korkarak boyozu birazCIK abartılmış bulduğumuzu söylemeyeceğiz. (söyledik gibi oldu, nabız yokluyoruz) Ama izninizle size İstanbullu halimizden utanmayarak bir boyozcu önermekten de çekinmeyeceğiz. Bizce boyozu sevip sevmeyeceğinizi ve sevmediğiniz takdirde İzmirli arkadaşlarınız tarafından ıslak havluyla dövülüp dövülmeyeceğinizi burada anlarsınız, çünkü en alasını gerçekten burası yapıyor. (en azından biz şimdilik bunu biliyoruz) Üstelik patlıcanlı, enginarlı gibi beklenmedik çeşitleri de var, belki direkt onlara girişerek boyoz ile ilişkinize güzel bir başlangıç yaparsınız, fena mı?
Burger No 7: Güzel bir burgere karşı koyamayanlar derneği eş başkanları olarak izninizle İzmir’de yediğimiz en güzel burgerleri yapan mekanı buraya bırakmak istiyoruz, Burger No: 7. Gerçekten çok çok başarılılar, hatta peynire sosa kanıp o kadar da iyi olmayan bir burgere “çok iyiydi wowww” demeyelim diye menüde bir sürü atraksiyonlu burgerleri bulunmasına rağmen klasik cheeseburgerlerini denedik, buna rağmen bayıldık. Bu arada çok güzel (ve yemesi çok zor) hot doglar da yapıyorlar, o da bir seçenek olabilir. Helal olsun.
*Buraya bir not bırakalım, bir başka burgerci olan Burger Attack’ı deneyemedik, aklımızda kaldı, belki siz denersiniz, sonradan denersek biz listeye ekleriz zaten.
B’ready: Hazır burgerden konu açılmışken bir diğer sevip de denediğimiz mekandan da bahsedelim. Siyah burger denemiş miydiniz? Hani şu Instagram’da rüzgar gibi esen, modellerin ısırık alıyormuş gibi fotoğraf çektirerek sonra muhtemelen bir kenara bıraktığı, burger ekmeği simsiyah olan. Denemediyseniz burada güzelinden yapılıyor, üstelik o renk gıda boyası ile değil, bayağı mürekkep balığından elde ediliyor. Yok canım burger istemiyor diyorsanız (nutellalı burgerleri de var, ona karşı koyabilecek misiniz) o zaman mac n cheese de deneyebilirsiniz, onu da gayet lezzetli yapmışlardı.
La Cigale: Fransız Kültür Merkezi’nin restoranından haberdar mıydınız? Anladığımız kadarıyla burası İzmirlilerin evlenme teklifi etme ve romantizmin doruklarına çıkma mekanı, sevgiliniz olmadan giderseniz böyle bi’ huzurunuz kaçıyor, bi’ “TAMAM ANLADIK EVET SEVGİLİNİZ VAR OK” oluyorsunuz. Kişisine göre saldırgan tavırlar sergilemeye kadar gidiyor………. Neticede hem yemekleri güzel, hem şık, hem de ortamı hoş bir mekan. Bize göre tek sorunları (belki o gün yoğunluktan öyle denk geldi) servisin biraz fazla yavaş olmasıydı. Unutmadan, özellikle haftasonu rezervasyonsuz gitmek biraz çılgınlık gibi, o yüzden gitmeden arasanız iyi edersiniz.
Raika 1875: Raika’da şu hayatta bir arada göreceğimizi hiç düşünmediğimiz üç sözcükten, pek acayip, pek beklenmedik bir konsept yaratmışlar; Tavuk.Pilav.Sanat. Ne alaka diyorsunuz di mi? Biz de dedik. Tavuk pilav dediğimiz şey şahane bir şeydir, ama öyle sanatla ilişkilendirilecek bir şey değilmiş gibi geliyor çünkü. Ama sonra gidince bi’ hoşumuza gitti ki sormayın, tavuk pilav gibi bir klasik ile sanatı bir araya getirmek kimin aklına geldiyse kendisini öpüyoruz. Raika 1875’te karnınızı doyurmaya gittiyseniz ne yiyeceğiniz belli, tavuk&pilav ve cacık. Sonra belki üstüne de bir muhallebi. Karnımız doyduktan sonra sanat
Balmumu Lokanta: Balmumu Lokanta bize İzmir’in sürprizi oldu. Tam yukarıda bahsettiğimiz Arpege’ye gitmişken ve açlıktan ölüyorken hemen yanında Balmumu Lokanta’yı görüp denemeye heves ettik ve pişman değiliz, yine olsa yine yaparız! Meğer mekan Ahmet Güzelyağdöken’inmiş (soyadının müthişliği ve kişiye uygunluğu), keşke onu kendisine “AA BEN SİZİ BİR YERDEN TANIYORUM” demeden önce bilseydik, neyse. Neticede özellikle yöresel yemekler denemek istiyorsanız bunu Balmumu Lokanta’da yapmanızı şiddetle öneririz. Özellikle yuvalama ve Alaşehir kapama varsa mutttttlaka.
*Pizza sevenler için geçen sene deneyip sevdiğimiz iki mekanı da şöyle bırakalım: Pizza Locale ve Pizzeria Venedik. (Venedik’i bir tık daha çok sevdik)
Less Ordinary Coffee & Cocktails: İzmir gezisi boyunca İstanbul’a en çok trip attığımız zamanlar, gece dışarı çıktığımız zamanlar oldu. Alın size bunun ilk sorumlusu, Less Ordinary. Öyle güzel mekan yapmışlar, o kadar güzel kokteyller yapıyor ki, gerçekten İstanbul’da neden asosyal insanlara dönüştüğümüzü anladık, çünkü burası gibi bizi dışarı çıkmaya heveslendiren mekan kalmadı resmen. Mekanın müzik seçimleri, ortamı ve içine girip arkaya kadar uzanmadan varlığından haberdar olamayacağınız küçük ve tatlı arka bahçesi ile her şeyinin hastası olduk, İzmir’de yaşasak müdavimi de olurduk, bizim yerimize değerlendiriniz. Nokta atışı kokteyl önerisi isterseniz Your Grace’i denemeden geçmeyiniz. Mekanda kahve de var bu arada, biz kokteyle odaklanınca onu içemedik tabii.
No 42 Alsancak: Bir diğer kıskanılası mekan, No: 42. Dışarıdan baktığınızla kalırsanız yine bahçesinin farkına varamayabilirsiniz, ama aslında arkada çoook da güzel bir bahçesi mevcut. Bu arada biz burayı akşam için yazıyoruz ama, kahve, atıştırmalık, ne bilelim akşamüstü kokteyli için de uğrayabilirsiniz, illa akşam gitmeniz gereken bir mekan değil yani. Biz İzmir’de yaşasak çok yüksek ihtimalle bilgisayarımızı alıp çalışmaya çökerdik, çünkü o bahçe değerlendirilmeli.
La Puerta: Gün geçmiyordu ki İzmir’de gece dışarı çıkıp da çok keyif alacağımız bir başka mekanla daha karşılaşmayalım. NE İSTİYORSUN BİZDEN İZMİR, TAŞINALIM MI BURAYA İLLA Kİ, BU MU YANİ? Biz de bir şekilde artık “gezginimsi” bir sıfata sahip olduğumuz için La Puerta’nın konseptinin ilgimizi çekmemesi zaten mümkün değildi. Üstüne bir de şahane kokteyller, güzel müzik, eğlenceli ortam eklenince zaten buranın neden sürekli dolup taştığı da açıklığa kavuşmuş oldu. Çok şükür Alaçatı’ya da açıldılar da oralardayken de bol bol uğrayabileceğiz. Seviyoruz sizi sayın La Puerta ekibi.
Edit: Artık Edit’i de bir İzmir klasiği sayabiliriz galiba. En azından İzmir’deki arkadaş çevremizin her daim buranın müdavimi olmasından mütevellit otomatik olarak buraya sempati duyuyoruz. E üstüne orijinal kokteyller ve güzel müzikler de eklendi mi (ortamda çalan müzik konusunda aşırı hassasiyet gösterdiğimizi artık fark etmişsinizdir) zaten buradan da mutlu ayrılmamak pek de mümkün değil. Bu arada bu yaza özgü bir durum mu, yoksa genel olarak mı öyle oluyor bilmiyoruz ama, yaz döneminde Yıldızburnu Nevi’de olacakları için Edit yaz boyunca kapalıymış.
1888: Peki daha da geç saatte akşam n’apıyoruz? Valla biz İzmir’de ne zaman gece dışarı çıksak 1888’e gidiyor, dans etme ihtiyacımızı gideriyor, kapanışı 88 ile yapıyoruz.
Kardeşler Büfe: Şurada İngilizce, Fransızca ve hatta İspanyolca mekan isimlerinin havalarda uçuştuğu bir listede bir anda KARDEŞLER BÜFE görünce bi’ özümüze döndük. Ne alaka şimdi Kardeşler Büfe? Efenim kendileri mekanı o gayeyle mi açmışlardır bilemeyiz ama, buranın İzmirli pek çok arkadaşımız için özelliği alkol sonrası eve gitmeden kapanış yapma mekanı olması, bu sebeple de kendisini akşam yapılacaklar bölümümüze dahil ettik. Ama kahvaltıda giderseniz yumurtalı/sucuklu/kavurmalı sandviçleri falan da bayağı popüler. Büfe işte neticede, çok çılgın bir durum yok. Aklınızda bulunsun.